In Bruges
In Bruges, uzun zamandır izlemek istediğim ama bir türlü denk getiremediğim bir filmdi. Eylül gibi kendimize Paris, Bruges ve bilimum Belçika şehirleri tatili planlayınca mutlaka gitmeden filmi izlemeliyiz dedik.
Filmi çok sevdim ayrı ama Bruges'a gidecekseniz bu filmi kesin izlemelisiniz diyorum çünkü bu şehir sanki özel yapılmış bir film seti gibi.
Hotel Egmond'da kaldık. http://www.egmond.be/ tren istasyonuna yürüme mesafesi 15 dakika, şehir merkezine 10 dakika olan şirin bir otel. Otelden çıkıp şehir merkezine doğru yürümeye başladığımızda yüzümüzde bir gülümseme oluştu ve 3 gün boyunca o sırıtma hali yüzümüzde kaldı. Yazın da eminim güzel oluyordur ama sonbaharın sonu christmas ışıkları olması çok daha çekici yapmıştı bu küçük şehri. Kilisenin çan seslerinin yanında bir yandan da christmas müzikleri çalması, mağazaların olduğu sokaklarda hoparlör olup the doors, lou reed şarkılarını duymak şaşırtıcı bir o kadar da güzeldi.
Kasım sonu olmasına rağmen hava güzeldi hatta Paris'in karanlık kalın bulutlarından sonra bir miktar güneş görmek bizi epey mutlu etti. Yağmur da yoktu. Bruges için 3 gün fazla dense de bence vaktiniz varsa ideal. Günübirlik yarım saat uzaklıkta olan Gent'e veya en uç bölgesi olan 15-20 dakika uzaklıkta olan Oostende'ye gidilebilir
Christmas olmasından dolayı iki meydanında da christmas marketler olması geceleri sokakların daha kalabalık olmasını sağlamıştı. Sokak yiyeceği seviyorsanız sıcak şarap içip, sosisli sandviçler, hamburgerler yiyebilirsiniz. Fiyatları da paris sokaklarına göre daha uygun.
7,40 euroya yapılan bir bot turu var 35 dakika kadar sürüyor. Yürüyerek de yapabileceğiniz bir tur ama köprülerin altından geçiyorsunuz bir iki bilgi veriyor bot kullanan esprili arkadaş. Yapılabilir de yapılmayabilir de.
Yeme içme olarak küçük bir yer olmasına rağmen Michelin yıldızlı restoran çok. Bu restoranların öğle menüleri 17,50 25,00 euro arası değişiyor. Ben daha önceden araştırıp Brasserie Raymond'u bulmuştum.. http://www.brasserie-raymond.com/ Burada epey doyurucu bir öğlen yemeği yedik. Kapıda menü flamanca yazıyor o yüzden her şeyi yemiyorsanız ingilizcesini sorun.
Ertesi gün akşamı da http://www.mosselkelder.be/ bir Belçika geleneği olan mussels&frites yedik. Bu yemeklerin yanında muhteşem Belçika biraları bize eşlik etti. Bira içerken dikkat genelde alkol oranları 7,8,9 hatta 10, 25 lik falan olmasına bakmayın 3 birada dünyanız şaşabilir. Kendimden biliyorum :)
Her yer çikolatacı her yer dantelci, goblenci desem yeterli olur sanırım. Çikolataya aşırı bir düşkünlüğüm yok ve bu kadar çikolata görünce canım da istemedi ama sizde farklı olabilir o yüzden şekere dikkat!!
1515'den beri servis veren en eski pub'a da mutlaka uğrayın. http://www.cafevlissinghe.be/welcome.html Uzun masanın sonundaki küçük kutucukların ne olduğunu sorun..
Bruges'un müzikli çanlı sokaklarını gezerken hep yüzümüz güldü hep de mutluyduk. Şehir miydi bunu sağlayan yoksa tatil mi bilemiyorum ama aradığınız ufak mutluluklarsa Bruges'a gidin derim ben, pişman olmazsınız.
Filmi çok sevdim ayrı ama Bruges'a gidecekseniz bu filmi kesin izlemelisiniz diyorum çünkü bu şehir sanki özel yapılmış bir film seti gibi.
Hotel Egmond'da kaldık. http://www.egmond.be/ tren istasyonuna yürüme mesafesi 15 dakika, şehir merkezine 10 dakika olan şirin bir otel. Otelden çıkıp şehir merkezine doğru yürümeye başladığımızda yüzümüzde bir gülümseme oluştu ve 3 gün boyunca o sırıtma hali yüzümüzde kaldı. Yazın da eminim güzel oluyordur ama sonbaharın sonu christmas ışıkları olması çok daha çekici yapmıştı bu küçük şehri. Kilisenin çan seslerinin yanında bir yandan da christmas müzikleri çalması, mağazaların olduğu sokaklarda hoparlör olup the doors, lou reed şarkılarını duymak şaşırtıcı bir o kadar da güzeldi.
Kasım sonu olmasına rağmen hava güzeldi hatta Paris'in karanlık kalın bulutlarından sonra bir miktar güneş görmek bizi epey mutlu etti. Yağmur da yoktu. Bruges için 3 gün fazla dense de bence vaktiniz varsa ideal. Günübirlik yarım saat uzaklıkta olan Gent'e veya en uç bölgesi olan 15-20 dakika uzaklıkta olan Oostende'ye gidilebilir
Christmas olmasından dolayı iki meydanında da christmas marketler olması geceleri sokakların daha kalabalık olmasını sağlamıştı. Sokak yiyeceği seviyorsanız sıcak şarap içip, sosisli sandviçler, hamburgerler yiyebilirsiniz. Fiyatları da paris sokaklarına göre daha uygun.
7,40 euroya yapılan bir bot turu var 35 dakika kadar sürüyor. Yürüyerek de yapabileceğiniz bir tur ama köprülerin altından geçiyorsunuz bir iki bilgi veriyor bot kullanan esprili arkadaş. Yapılabilir de yapılmayabilir de.
Yeme içme olarak küçük bir yer olmasına rağmen Michelin yıldızlı restoran çok. Bu restoranların öğle menüleri 17,50 25,00 euro arası değişiyor. Ben daha önceden araştırıp Brasserie Raymond'u bulmuştum.. http://www.brasserie-raymond.com/ Burada epey doyurucu bir öğlen yemeği yedik. Kapıda menü flamanca yazıyor o yüzden her şeyi yemiyorsanız ingilizcesini sorun.
Ertesi gün akşamı da http://www.mosselkelder.be/ bir Belçika geleneği olan mussels&frites yedik. Bu yemeklerin yanında muhteşem Belçika biraları bize eşlik etti. Bira içerken dikkat genelde alkol oranları 7,8,9 hatta 10, 25 lik falan olmasına bakmayın 3 birada dünyanız şaşabilir. Kendimden biliyorum :)
Her yer çikolatacı her yer dantelci, goblenci desem yeterli olur sanırım. Çikolataya aşırı bir düşkünlüğüm yok ve bu kadar çikolata görünce canım da istemedi ama sizde farklı olabilir o yüzden şekere dikkat!!
1515'den beri servis veren en eski pub'a da mutlaka uğrayın. http://www.cafevlissinghe.be/welcome.html Uzun masanın sonundaki küçük kutucukların ne olduğunu sorun..
Bruges'un müzikli çanlı sokaklarını gezerken hep yüzümüz güldü hep de mutluyduk. Şehir miydi bunu sağlayan yoksa tatil mi bilemiyorum ama aradığınız ufak mutluluklarsa Bruges'a gidin derim ben, pişman olmazsınız.
Yorumlar
Yorum Gönder