Brüksel- Ciddi Şehir?
Kardeşimle hafta sonu konuşurken o söyledi bunu "Brüksel denince aklıma ciddi bir şehir geliyor". Brüksel Avrupa Birliği başkenti ve bütün önemli toplantılar orada yapılıyor ya beynimize öyle yerleşmiş. Brüksel ciddi bir yer değil, üç günde gördüğüm kadarıyla eğlenceli, dışarıda yaşamayı seven bir şehir.
Bruges'dan sonra gerçek hayata dönmemizin zamanı gelmişti. Bu masal şehirde daha fazla kalıp kendimizi kandırmaya devam edemezdik. Brüksel'e trenle gelip otelimize yerleştikten sonra dışarı çıktık. Hotelimiz http://www.metropolehotel.com/ booking.com'dan gayet uygun fiyata satın aldık. Açıkçası Paris, Bruges ve Brüksel otellerimizin fiyatları neredeyse aynıydı. Paris en kötüsüydü. Paris otelinden bir beklentimiz yoktu yerinin iyi olması bizim için yeterliydi..
Sokaklar, christmas marketlerin olduğu yerler çok kalabalık. Kalabalık demişken nüfusu 2 milyon bile değil. İnsanlar soğuk havaya aldırmadan o açık küçük kulübelerin içinde şampanya içip havyar ve istridyelerini yiyorlar. Şehirde Fransızca konuşuluyor. Şehir değiştirince dilin değişmesi ilk başta tuhaf geliyor ama sonra alışıyorsunuz. Sıcak şarap, patates kızartması, waffle ve çikolata kokuları birbirine karışmış Brüksel sokaklarını gezerken, üç farklı mimari tarzın oluşturduğu Grand Palace meydanına ulaşıyoruz. Meydan karanlık ve insanlar bir beklenti içinde biz de ne bekliyorlar diye merak edip beklemeye başlıyoruz. Christmas sebebiyle o gün başlayıp Ocak'a kadar devam edecek ışık şov ve gösteriler başlıyor. Yaklaşık yarım saat sürdükten sonra ayrılıp tekrar sokaklara dalıyoruz ve karşımıza ünlü Brüksel'in simgesi Manneken Pis çıkıyor.. Bu şirin 61 cm lik çocuk heykeliyle ilgili çeşitli efsaneler var. Savaşta fitilli bombayı yanarken işeyip söndürünce ordu savaşı kazanmış rivayeti bunlardan biri. 1 Aralık Dünya Aids gününde üzerine bezden bir prezarvatif takılmıştı. Biz tarihi bir simgeye böyle bir şey yapamayız diye düşünüyorum.
Meydanın ara sokaklarında özellikle Yunan restoranlar ağırlıkta olmak üzere yemek yiyebileceğiniz bir sürü mekan var. Biz tercihimizi meşhur http://www.chezleon.be/index.asp?intro Chez Leon'dan yana kullandık.
Yemekten sonra yine ara sokaklarda karşınıza çıkacak olan Galeries Royales Saint-Hubert'e de mutlaka girin. http://www.galeries-saint-hubert.com/index_fr.html Şirin dükkanları olan küçük bir kapalı çarşı.
Ertesi gün haritamızla Grand Sablon'a gidip kahvaltımızı yaptık. Meydanda kurulmuş olan antika pazarını gezdik pek bizim cebimize uygun olmasa da gümüş takımlar, tablolar, mücehverler arıyorsanız burası sizin pazarınız. Meydanın ara sokaklarında dolaşırken kendimize göre bir bit pazarı bulduk. Eskiden Kadıköy salı pazarında pazar günleri olurdu böyle bir pazar. Yere serilmiş örtüler üzerlerinde kırık dökük arada sağlam da olan fotoğraf makineleri, daktilolar, bastonlar, plaklar, takılar, tabak çanaklar, ıvır zıvır anlayacağınız. Eminim iyi gezilince güzel parçalar bulunuyordur. http://www.marcheauxpuces.be/ Ben 5 euro ya broş, birer euro ya da iki plak aldım. Plakların biri çalışıyor diğeri biraz arızalı.
Akşam yemeğimizi http://www.tripadvisor.com/Restaurant_Review-g188644-d1867350-Reviews-Fanny_Thai-Brussels.html Fanny Thai restorandan yana kullandık. Doyurucu ve lezzetliydi tavsiye ederim.
Meydanlarda olanları değil de özellikle ara sokaklarda olan cafe gibi görünen publara girin. Çocuğuyla, köpeğiyle girip bir bira içip sohbet eden çiftler, 70-75 yaşında olgun çiftler, her yaştan kadın ya da erkek grupları, hepsini aynı anda bu barlarda görme imkanınız var. Bu bizim çok hoşumuza gitti.
Sokaklar, christmas marketlerin olduğu yerler çok kalabalık. Kalabalık demişken nüfusu 2 milyon bile değil. İnsanlar soğuk havaya aldırmadan o açık küçük kulübelerin içinde şampanya içip havyar ve istridyelerini yiyorlar. Şehirde Fransızca konuşuluyor. Şehir değiştirince dilin değişmesi ilk başta tuhaf geliyor ama sonra alışıyorsunuz. Sıcak şarap, patates kızartması, waffle ve çikolata kokuları birbirine karışmış Brüksel sokaklarını gezerken, üç farklı mimari tarzın oluşturduğu Grand Palace meydanına ulaşıyoruz. Meydan karanlık ve insanlar bir beklenti içinde biz de ne bekliyorlar diye merak edip beklemeye başlıyoruz. Christmas sebebiyle o gün başlayıp Ocak'a kadar devam edecek ışık şov ve gösteriler başlıyor. Yaklaşık yarım saat sürdükten sonra ayrılıp tekrar sokaklara dalıyoruz ve karşımıza ünlü Brüksel'in simgesi Manneken Pis çıkıyor.. Bu şirin 61 cm lik çocuk heykeliyle ilgili çeşitli efsaneler var. Savaşta fitilli bombayı yanarken işeyip söndürünce ordu savaşı kazanmış rivayeti bunlardan biri. 1 Aralık Dünya Aids gününde üzerine bezden bir prezarvatif takılmıştı. Biz tarihi bir simgeye böyle bir şey yapamayız diye düşünüyorum.
Meydanın ara sokaklarında özellikle Yunan restoranlar ağırlıkta olmak üzere yemek yiyebileceğiniz bir sürü mekan var. Biz tercihimizi meşhur http://www.chezleon.be/index.asp?intro Chez Leon'dan yana kullandık.
Yemekten sonra yine ara sokaklarda karşınıza çıkacak olan Galeries Royales Saint-Hubert'e de mutlaka girin. http://www.galeries-saint-hubert.com/index_fr.html Şirin dükkanları olan küçük bir kapalı çarşı.
Ertesi gün haritamızla Grand Sablon'a gidip kahvaltımızı yaptık. Meydanda kurulmuş olan antika pazarını gezdik pek bizim cebimize uygun olmasa da gümüş takımlar, tablolar, mücehverler arıyorsanız burası sizin pazarınız. Meydanın ara sokaklarında dolaşırken kendimize göre bir bit pazarı bulduk. Eskiden Kadıköy salı pazarında pazar günleri olurdu böyle bir pazar. Yere serilmiş örtüler üzerlerinde kırık dökük arada sağlam da olan fotoğraf makineleri, daktilolar, bastonlar, plaklar, takılar, tabak çanaklar, ıvır zıvır anlayacağınız. Eminim iyi gezilince güzel parçalar bulunuyordur. http://www.marcheauxpuces.be/ Ben 5 euro ya broş, birer euro ya da iki plak aldım. Plakların biri çalışıyor diğeri biraz arızalı.
Akşam yemeğimizi http://www.tripadvisor.com/Restaurant_Review-g188644-d1867350-Reviews-Fanny_Thai-Brussels.html Fanny Thai restorandan yana kullandık. Doyurucu ve lezzetliydi tavsiye ederim.
Meydanlarda olanları değil de özellikle ara sokaklarda olan cafe gibi görünen publara girin. Çocuğuyla, köpeğiyle girip bir bira içip sohbet eden çiftler, 70-75 yaşında olgun çiftler, her yaştan kadın ya da erkek grupları, hepsini aynı anda bu barlarda görme imkanınız var. Bu bizim çok hoşumuza gitti.
Brüksel benim için de kesinlikle ciddi bir şehir:) di. Yazınla ve fotoğraflarınla öyle olmadığını görmek, yaşamak hoşuma gitti. Bir yandan da, biz de olmayanları gördükçe, sinir olmuyor değilim. Örnekse Manneken Pis; 8-9 yaşlarımdan beri tanırım kendisini, küçücük boyuyla çektiği turist sayısını duydukça, deli oluyorum... waffle, çikolata ve yemek konusuna hiç girmeyim:) En çokta o ara sokaklarda ki cafe, pub, lokanta ne olursa onlara bayılıyorum. Teşekkürler oraları harika anlatan yazın için...
YanıtlaSil