Antwerp ya da Anvers
Eğer Brüksel'e giderseniz trenle 35-40 dakika mesafede olan bu şehre mutlaka gidin. Tren istasyonunun öyle bir havası var ki sanki birazdan Hogwarts'a tren kalkacakmış gibi, 9. ve 10. peronu arıyor gözlerim . İstasyonun etkisinden çıkıp ücretsiz haritamızı da bulduktan sonra şehre doğru yürümeye başlıyoruz.
Bu şehrin en önemli özelliklerinden biri elmas. İstasyonun alt katı ve karşısındaki bütün dükkanlar kuyumcu. Pırlanta ucuzmuş orada söylentilerine kanıp, bir dükkandan içeri girince 755 euroya minnacık bir pırlanta küpe fiyatını öğrenip "hımm iyimiş" diyerek çıkmanız söz konusu.
Pazar günü olduğundan bilindik markaların olduğu caddedeki bütün mağazalar kapalıydı. On on beş dakika sonra Cathedral of Our Lady ve tipik üçgen çatılı binaların olduğu Grote Markt'a ulaştık.
Ara sokaklarda açık olan yerel mağazalar var. Eğer pazar günü gittiyseniz ve bir şeyler almak istiyorsanız bu dükkanlara girebilirsiniz. Biraz daha yürüdükten sonra bir kale çıkıyor karşınıza. http://en.wikipedia.org/wiki/File:Steen.jpg Het Steen.. Bu kale şehri koruması için 13. yüzyılda yapılmış daha sonra hapishane olarak kullanılmış. Yeni yapılmış gibi görünse de iyi korunmuş olduğunu görebiliyoruz.
Burada büyük bir liman olduğunu ama denizin olmadığını bilsem de hafiften hafiften bir deniz kokusu ve rüzgarı burnumuza geliyor. Antwerp limanı, Avrupa'nın en büyük ikinci limanı. 16. ve 17. yüzyıllarda Avrupa'nın ticaret merkeziymiş.
Limandan sokak aralarına doğru yürürken yine bir bit pazarıyla karşılaştık. Brüksel'e göre daha küçük ama daha sağlam ürünler olan bu pazardan 3 euroya Edith Piaf plağı aldım.
Açıkçası şehirle ilgili bir kaç bilgi okumuştum ama ne ile karşılacağımı pek bilmiyordum. Büyük bir liman, masalsı kocaman bir istasyonun bu kadar ufak bir şehirde olması beni şaşırttı. Tarihini de okuyunca şehrin daha şahane hikayeleri olduğunu öğrendim.
Bir tanesi, limanın olduğu Schelde nehrinde gemilerden haraç toplayan bir dev varmış.Sonra bir adam gelip bunun elini kesmiş ve nehre atmış o yüzden şehrin adı Antwerp yani "el atan".. Hatta bu adamın heykelini meydanda görebilirsiniz..
Böyle hikayesi olan şehirler güzeldir, gidilmeyi hak eder. Şehrin sokaklarında gezerken bunları düşünür, gülümsersiniz.
Bu şehrin en önemli özelliklerinden biri elmas. İstasyonun alt katı ve karşısındaki bütün dükkanlar kuyumcu. Pırlanta ucuzmuş orada söylentilerine kanıp, bir dükkandan içeri girince 755 euroya minnacık bir pırlanta küpe fiyatını öğrenip "hımm iyimiş" diyerek çıkmanız söz konusu.
Pazar günü olduğundan bilindik markaların olduğu caddedeki bütün mağazalar kapalıydı. On on beş dakika sonra Cathedral of Our Lady ve tipik üçgen çatılı binaların olduğu Grote Markt'a ulaştık.
Ara sokaklarda açık olan yerel mağazalar var. Eğer pazar günü gittiyseniz ve bir şeyler almak istiyorsanız bu dükkanlara girebilirsiniz. Biraz daha yürüdükten sonra bir kale çıkıyor karşınıza. http://en.wikipedia.org/wiki/File:Steen.jpg Het Steen.. Bu kale şehri koruması için 13. yüzyılda yapılmış daha sonra hapishane olarak kullanılmış. Yeni yapılmış gibi görünse de iyi korunmuş olduğunu görebiliyoruz.
Burada büyük bir liman olduğunu ama denizin olmadığını bilsem de hafiften hafiften bir deniz kokusu ve rüzgarı burnumuza geliyor. Antwerp limanı, Avrupa'nın en büyük ikinci limanı. 16. ve 17. yüzyıllarda Avrupa'nın ticaret merkeziymiş.
Limandan sokak aralarına doğru yürürken yine bir bit pazarıyla karşılaştık. Brüksel'e göre daha küçük ama daha sağlam ürünler olan bu pazardan 3 euroya Edith Piaf plağı aldım.
Açıkçası şehirle ilgili bir kaç bilgi okumuştum ama ne ile karşılacağımı pek bilmiyordum. Büyük bir liman, masalsı kocaman bir istasyonun bu kadar ufak bir şehirde olması beni şaşırttı. Tarihini de okuyunca şehrin daha şahane hikayeleri olduğunu öğrendim.
Bir tanesi, limanın olduğu Schelde nehrinde gemilerden haraç toplayan bir dev varmış.Sonra bir adam gelip bunun elini kesmiş ve nehre atmış o yüzden şehrin adı Antwerp yani "el atan".. Hatta bu adamın heykelini meydanda görebilirsiniz..
Böyle hikayesi olan şehirler güzeldir, gidilmeyi hak eder. Şehrin sokaklarında gezerken bunları düşünür, gülümsersiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder