Paris

Kabul edelim Paris romantik şehir. Seine Nehri, Pont Alexandre 3 Köprüsü, gotik mimarinin en iyi örneği Notre Dame Katedrali, her kafanızı çevirdiğinizde gördüğünüz, nedenini anlamadığınız bir şekilde size hayaller kurduran Eyfel Kulesi (nedenini biliyorum aslında filmler vs ama bilmiyormuş gibi davranıyorum), Sacre Cour Bazilika'sına çıktığınızda önünüze serilmiş manzarada, zihninizden çalan bir Fransız şansonu bunun gibi bir çok şey sayabilirim. Midnight in Paris, Jeux D'enfants, French Kiss, Amelie ve hatta Sex and The City aklımdan geçiyor her küçük restoranın, kitapçının, manavın, büyük caddelerin önünden geçerken.
Paris'te gezerken gördüğüm her şey bana izlediklerimi hatırlatıyor. Romantik olması biraz da bundan..




 Romantizm kısmını bırakıp neler yaptığıma dönersek. Hava güzel olduğu taktirde yürümesi eminim çok keyifli bir şehirdir. Biz yine de 2-3 derecelere bakmadan epey yürüdük. Metro çok kolaylık. Çözdükten sonra her yere metro ile de gidebilirsiniz. Biz Montmartre bölgesinde kaldık. O bölgenin özellikle Sacre Cour'a çıkılan sokaklarında çok çeşitli restoranlar, şirin butikler var. Paris'i diğer ülkelerden ayıran en büyük özelliği pahalı olması. Restoranlarda menü seçenekleri var, başlangıç, ana yemek ve tatlı gibi bu menülerin fiyatları 20 eurolardan başlayıp değişik rakamlara ulaşabiliyor. Diğer mutfaklar Çin, Hint, İtalyan, Brezilya gibi daha ucuz olabiliyor ama yine de öyle ekstra bir ucuzluk beklemeyin.


Sabah kahvaltılar için Boulangerie gibi yerlerde kruvasan ya da baget sandviçler yiyebilirsiniz. Sandviçler 4 euro civarında.

Ayın ilk pazarı Paris'te olduğumuzdan o gün bir çok müze ücretsiz, çok merak ettiğim ve şahane resimler gördüğümüz Musee D'Orsay'a ayırdık günün ilk saatlerini. Ücretsiz olmasına rağmen çok kuyruk yoktu on dakikada içeri girdik. http://www.musee-orsay.fr/fr/accueil.html





Louvre Müzesine de girmek isterdim ama o gün yurt dışında olduğumuz ondördüncü gündü ve ben artık yorulmuş bitkin durumdaydım. Müzenin önünde olan kuyruk da benim içeri girme motivasyonum için pek iyi rol oynamadı. Ne kadar büyük olduğunu da göz önüne aldığımda bir daha ki sefere dedik ve 1 hafta sonunda Paris'te nihayet güneş açmıştı, açık hava ve güneşin tadını çıkarmak istedik.

Daha önce internetten araştırdığımda Le Marais bölgesi Rue des Rosiers caddesinde  pazar günü eğlenceli zaman geçirilebileceğini okumuştum. Biz de diğer bölgeleri hemen hemen keşfettiğimiz için buraya gitme kararı aldık. Havanın güzel olmasını fırsat bilen Fransızlar soluğu burada almıştı, sokak boyunca bulunan 4-5 falafel restoranının hepsinde uzun kuyruklar oluşmuş, ayrıca restoranda oturmak isteseniz bunun içinde kuyruk beklemeniz gerekiyordu. Yine çok yürüdüğümüz için oturmayı tercih ettik. Normalde bir pita ekmeğinin içinde 5.5 euro ya yediğiniz falafel eğer tabakta geliyorsa 12 euroya çıkıyor fiyatı. Benim için ağır bir yemek ama sevenleri varsa buradaki herhangi bir restoranda yiyebilir.

Paris görülmesi gereken bir şehir özellikle başta anlattığım romantik nedenlerden dolayı. Pahalı olmasını, aşırı derecede fazla sigara içen Fransızları (sanıldığı gibi kaba da değiller kaybolduğumu düşünen iki Fransız bana yardımcı oldu ben talep etmediğim halde), kış mevsimindeyseniz soğuk havasını göz ardı edip kendinizi sokaklara, caddelere bırakıp, bir cafede kahvenizi yudumlarken kafanızda Edith Piaf La Vien en Rose çalacak ve iyi ki burdayım ne kadar şanslıyım diyeceksiniz..  

Yorumlar

Popüler Yayınlar